Bilim insanından, parkta çekirdek çitleyene kadar herkesin sohbet konusu haline geldi küresel ısınma. Kışı beklerken kış gelmiyor, yaz geliyor derken bir türlü hava ısınmıyor. Küresel ısınma deniyor, hava soğuyor. Ülke bir yıl yağmurdan boğazına kadar sulara batarken ertesi yıl bir damlaya hasret bekliyor. İklimbilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar’a sorduk, bakın neler anlattı.
İklimlerin değişmesinde insanların etkisi var mı?
Biz kendimizi çok büyük bir şey sanıyoruz ama hiçbir şey değiliz. Doğa bizi yönetiyor. Şu anda bir milyon ton nükleer bomba atsanız, atmosferde güneşi belki kesersiniz, hafif de olsa biraz ısıyı düşürürsünüz. Ama bir yıl sonra doğa kaldığı yerden, nerede olması gerekiyorsa oradan devam eder.
Müthiş bir sistem var doğada. Mesela şu anda buzullar eriyor. Buzullar eriyince üzerinde 4-5 kilometre buz kalınlığı olan kıtalar hafifler ve çok daha hızlı hareket etmeye başlar. Hızlı hareket etme sonucunda çok büyük Volkan patlamaları gerçekleşir. Volkan patlaması demek, havanın bir anda soğuması demektir ve tekrar buzullar dönemine geçiş demektir.
Pinatubo Volkanı, 1991
Yakın zamanda büyük kuraklık tehlikesi var mı?
Herhangi bir zamanda olabilir. Büyük bir yanardağ patlamasında olay biter. 1991 yılı haziran ayında Pinatubo Volkanı patladı, 21milyon ton gibi bir sülfür yani soğutucu gazı atmosfere bıraktı. Bir anda yağışlar kesildi, bizim bütün barajlarımız boşaldı ve biz ilk defa elektrik satın aldık. Son 130 yılın en büyük patlamasıydı ve ciddi olarak bütün dünyayı sarstı. Ama dünyada bundan 40-50 kat daha büyük yanar dağlar var. Amerika’da Yellowstone Yanardağı var. Bu mega yanardağ 600 bin yılda bir patlıyor. Zamanı geldi. Birkaç bin yıla vallahi patlayacak. Müthiş bir kuraklık olacak. Yeraltı suları o zamanlar devreye girecek. Dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri yeraltı sularını bu dönemler için saklıyorlar. Biz sürekli kullanıyoruz. Barajlar doluyken bile yeraltı sularını kullanıyoruz. Nereye kadar kullanacağız bilmem. Denize, sulara kıyısı olan belediyeler en azından bu suyu arıtıp kullanma suyu olacak projeleri yapsınlar. Şimdilik ihtiyaç yok, ama rafta dursun. Ne zaman, nereden, hangi delikten su alınacak, nasıl yapılacak, bunlar hazırlansın ve dursun kenarda.
Dünyanın en büyük yanardağı Yellowstone
Küresel ısınmada kuraklık olur mu?
Tam tersi ısınma demek, yağmur demek. Soğuma kuraklık yapar. Küresel ısınma dönemlerinde her bir derece sıcaklık arttığında yağış da yüzde 2 gibi artar.
Türkiye’de bir inanış vardır küresel ısınma kuraklık yapar diye. Hurafe bile değil. Bunu yurtdışında söyleseniz, diplomanızı alır, ilkokuldan tekrar başlatırlar okumaya.
Geçtiğimiz 2023 Süper El Nino dönemiydi. Temmuzda olağanüstü yağdı bütün dünyaya. Avrupa’da son 100 yılın en yağışlı yıllarından birisiydi. Sıcaklık rekorları kırıldı. Kasırgalarda da rekorlar kırıldı. Küresel ısınma dönemlerinde kasırgalar, hortumlar çok artar, ama yağışlar da çok artar. İşte bu nedenle yağışlar arttığı için de çok verimlilik gerçekleşir. Verimlilik gerçekleştiği için de küresel ısınma dönemleri her zaman için çok çok iyidir. Savaşlar soğuma döneminde çıkar. Soğumada buharlaşma azalır, buharlaşma azalırsa yağmur azalır. Kuraklıkla beraber açlık ve savaşlar başlar.
Savaşları direk kuraklıkla ilişkilendirdiniz…
Dünyada bütün savaşların çıkış nedenleri kuraklık. Dünyada 4 bin 700 yıldan bugüne 15 bin savaş vardır ve neredeyse tamamı kuraklıktan çıkmıştır. Isınmadan hiç korkmayacağız. Kuraklıktan, soğumadan korkacağız. Soğuma demek, buharlaşmanın azalması demek. Buharlaşmanın azalması demek, yağışın azalması demek. Yağışın azalması demek, hem su yönünden hem de gıda yönünden açlık demektir.
Dünyada bütün savaşların çıkış nedenleri kuraklık
Haçlı savaşları da birer medeniyet savaşı falan değildir. Açlık savaşıdır. Aç oldukları için saldırdılar. Onun hemen ardından 1206’da Moğol devleti kuruluyor ve kurucu Cengiz Han’ın ilk verdiği emirlerden bir tanesi, “Derelerde çamaşır yıkamak, yıkanmak, suları kirletmek yasaktır. Cezası idamdır” oluyor. İşte bu da savaşın neden çıktığını gösteriyor.
Şu anda da olay Fırat ve Dicle’de. Fırat ve Dicle, Ortadoğu’nun ana su kaynağı. Fırat ve Dicle’yi kontrol ederseniz, Ortadoğu’yu kontrol edersiniz.
Su varsa devlet var. Suyun bittiği gün, devlet biter. Su yoksa yaşam yok. Türkiye nüfusu 60’lı yıllarda 27 milyonken kişi başına düşen su 4 bin 500 metreküptü. Suyu istediğimiz gibi kullandık. Şu anda 85-90 milyona geldik, kişi başına düşen su bin 340 metreküpe indi. Tehlike sınırına geliyoruz, İzmir 600 metreküp. Fakirin de fakiri. Suyu artık çok çok daha dikkatli kullanmamız lazım.
KÖYLÜLER ARASINDA SU SAVAŞLARI BAŞLADI
-Ne yapmalıyız?
Bu işin bilimi var. Hidrojeoloji, yani su bilimi diye ayrı bir bölüm var artık. Ama belediyelere bakıyorsunuz, hiç bu konularda insan yok. Varsa bile çalışanlar, en altlarda, sesi soluğu çıkmıyor, çıkartmıyorlar. Bunların devreye girip ne zaman barajdan su çekilecek, ne zaman yeraltından çekilecek karar vermesi lazım. Biz hep klasik su kullandık bugüne kadar. Barajlar ful dolu olsa bile yüzde 55-60’ını kuyulardan çektik. Bu nedenle İzmir Türkiye’nin en pahalı suyunu kullanan şehir.
İzmir olarak her gün suyun yüzde 55-60’ını Manisa’nın altından çekiyoruz. Barajlar doluyken ne işiniz var yeraltında? 200-250 bin metreküp su çekiyoruz, kendisi de 300 bin çekiyor. Her gün 550 bin metreküp alttan su çekerseniz dayanır mı? Gölmarmara’nın kuruması çok doğal. Şu anda Küçük Menderes Ovasında da obruklar başladı. Türkiye’nin her yerinde obruklar var. Obruk ovalarına döndük. Konya Ovası’nda 2 binden fazla obruk var. Göller bölgesi, çöller bölgesi oldu. Bunun nedeni iklim falan değil. Suyu kullanmayı bilmememiz. Hidrojeologlar her havzaya ne kadar yağmur yağıyor ve bu yağmurun ne kadarı havzanın altına iniyor hesaplayacak. Örneğin Küçük Menderes Havzasında yılda yaklaşık 750 milyon metreküp gibi su yer altına gider, ama biz her sene buradan bir milyar 150 milyon metreküp su kullanıyoruz. Buna can dayanmaz.
Her gün 200-250 bin metreküp su çekiyoruz.
Yapılması gereken en acil şey, tarım sulamalarında suyun kapalı borularda aktarılması. Tarlalarda en uygun sulama biçimi neyse püskürtme, damlama, o şekilde yapılması. Öyle verilirse yüzde 65 su tasarruf edileceğini devlet kendisi söylüyor.
Benim bütün akrabalarım çiftçidir. Bize su bir kanaldan gelir, her tarafı patlak, kırık. Suyun yüzde 50’si yolda gidiyor. Bir de Denizli’nin sanayisinin zehirleri kanala boşalıyor. Biz bunu boruya çevirirsek hem o zehirli sulardan kurtulacağız hem de kayıpsız su alacağız. Basına pek yansımıyor ama köylüler arası ciddi savaş çıkıyor. Kazmalar kürekler havada uçuşuyor.
Devlet artık üreticiye su veremiyor. Eskiden pamuk için 3 kez su verilirdi. Bunu, 2021’de kuraklık başladığı için 2022’de ikiye düşürdü. Geçen sene bunu da veremedi. Suyun parasını peşin aldığı halde.
Bu arada herkes bahçesine, tarlasına kuyu açıyor…
Dünyanın hiçbir yerinde istediğiniz yere kuyu açamazsınız. 2023 yılının ilk yarısı çok ciddi soğuk ve kuraktı. İspanya çok su isteyen bitkileri yasakladı. 256 tanecik kaçak kuyu açmışlar. Hepsini topladı, içeri attı. Su ortak miras. Sen de tarlana o suyu çekerken 2 bin defa 3 bin defa düşüneceksin.
“İKLİM KRİZİ YOK, İKLİMİ YÖNETEMEME KRİZİ VAR”
STK’lar iklim krizi var diyor. Ben STK’lara burnunuzu sokmayın diyorum. Çünkü siz burnumuzu sokunca bu sefer yönetim “Ne yapalım iklim krizi var” diyor. İklim krizi yok. İklimi yönetememe krizi var. Biz ne yapılması gerektiğini söylüyoruz. Suyumuzu dikkatli kullanacağız. STK’lar bunu söyleyeceğine “Paris İklim Anlaşması’na neye imzalamadık” diyor. Gerçi şimdi imzalandı ama ne alaka? Ne zaman gerekiyorsa o zaman imzalanacaktır ki devlet çok güzel bir zamanlama yaptı, imzaladı. Avantaja çevirdikten sonra imzaladı. Çünkü orada biz para verenler kulübündeydik, çıktık, şimdi daha avantajlı olarak girdik. Tamam imzaladık da ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. Trump 2018 yılının 28 Kasım’ında, “Ben insan kaynaklı küresel ısınmaya inanacak kadar aptal değilim” dedi. İkinci defa göreve geldiğinde attığı ilk imzalardan biri, Paris İklim Anlaşması’ndan çıkış içindi.
Trump, ikinci defa göreve geldiğinde attığı ilk imzalardan biri, Paris İklim Anlaşması idi.
Siz de mi inanmıyorsunuz Paris İklim Anlaşmasına?
Hiçbir faydası yok. Bu yıl Cop 29 toplantısı Azerbaycan’da yapıldı. COP 28 yıldır toplantı yapıyor, bir sürü hedefi var da hala fosil yakıtın aşamalı olarak bırakılması konusunda ilerleme yok. 28 yıldır elde edilen bir şey yok. Almanya bize sürekli olarak emisyonu azaltın diyor, ama hala benden fazla atıyor. Biz Almanya’dan 3 kat daha büyük bir ülkeyiz. Masaya oturalım ama önce siz benim attığım yere bir gelin, sonra pazarlığa gelelim. G20’ler 2021’den sonra 2 yıl içinde enerjiye 650 milyar dolar ayırdılar, bunun 300 milyar doları kömür için. Hem kömürü kaldıralım diyorlar hem kendileri kömür alıyorlar. Herkes başkasından fedakârlık bekliyor.
Ve böylece kriz devam edecek mi?
Bugünkü su kullanımına yağmur falan dayanmaz. Biz hidrojeoloji uzmanlarıyla adam gibi oturacağız, 25 tarım havzamız var. Bunlara yağışa, oradaki su potansiyeline göre ne zaman ne ekilecek planlamamız gerek. Yapmazsak işimiz çok çok zor. Su varsa devlet var. Su biterse devlet biter bunu hep söylüyorum.
Devletin tarımsal üretimde bir planlama yapıp daha az su isteyen ürünlere teşvik etmesi gerekiyor gibi…
Kesinlikle. Mesela İspanya 2023’te armut, elma gibi çok su isteyen ağaçlara sadece kurumayacak kadar su vereceksiniz dedi. Bizde inanılmaz bir elma üretimi var. 2 sene elma yeme ne olur ki? Bir kilo elma yetiştirmek için her gün bir litre su harcamak gerekiyor. Sen oradan yaklaşık olarak 180 milyon dolarlık bir elma ihracatı yapmışsın. Ama harcadığımız para 18 milyar dolar su parası. Su gibi kıymetli bir şey yok. Bu nedenle planı yapacaksınız. Eğer o sene havzaya az yağış olduysa ya da aktif yerlerde bir azalma olduysa kuru bitkilere geçeceksiniz. Ben belediyeye de aynı şeyi söylüyorum. Geçtiğimiz yaz hala çiçek dikiyorlar. Tamam arazözle falan sulayıp tasarruflu davranıyorsun, ama vatandaşa örnek ol. Kurakçıl peyzaja geçin. Bütün dünya böyle yapıyor.
Küresel ısınma dönemleri verimli dönemlerdir dediniz. Şimdi küresel ısınma dönemi ve kuraklıktan yakınıyoruz…
Biz yaklaşık 4 milyon yıl önce tekrar ısınma dönemine geçtik ve bundan sonra ısınarak gideceğiz, ama düzenli olarak gitmeyeceğiz. Her 100 bin yılda bir majör ısınmaya, sonra bir majör soğumaya gireriz. 18 bin yıl önce küresel ısınmaya geçtik ve şu anda devam ediyoruz ama arada çok ciddi düşüşler yaşıyoruz. Binli yıllar, Grönland’in tekrar buz altında kaldığı yıllar, 1800’lü yıllar Fransız devrimiyle sonuçlanan o soğuma yılları. Osmanlı 1800’lerden sonra çökmüştür, çünkü çok kurak. Kuraklık tarımı bitiriyor, tarım bitince her şey bitiyor.
Berrin Tuncel Birer
More Stories
Berkin Kaya Kimdir?
Gözler saat 11.00’e çevrilmişti: Mansur Yavaş ne açıklayacak?
Zonguldak’ta Eğitim Dönemi Başladı